Atatürk’ün
İlk Manevî Kızı
Zehra Aylin
Amasya Yetimler Yurdu’ndan Çankaya Köşkü’ne
Mustafa Kemal’in Çankaya Köşkü’ne aldığı
manevi evlatlarından ilkidir. Zekî ve sevimli bir kız çocuğu olan Zehra’nın
köşke çağrılması ve Ata’nın manevi çocuğu olma hikâyesi ilginçtir. Başlangıcı
sevinçlidir, fakat sonucu hazin... Zehra’nın hayat çizgisinin değişmesi Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal’in İzmir’in tanınmış ailelerinden Uşakizadeler’in kızı Lâtife Hanımefendi
ile evlenmesinden sonra ilk Amasya ziyaretini yaptığı 24 Eylül 1924 yılına
rastlar. Bu ziyaretin ikinci günü 25 Eylül 1924’te Dâr’ül Eytam (Yetimler
Yurdu)’da bazı inceleme ve kimsesiz çocukları sevindirmek maksadıyla ziyarette
bulunurlar. Dar’ül Eytam’da çocuklarla
yakından ilgilendiği ve eğitim derecelerini ölçmeye çalıştığı bir sırada 11-12
yaşlarında güzel ve nârin bir kız çocuğu dikkatini çekti, adını sordu. Minik
kız; “Zöhre” (2) diye cevaplandırdı. Reis-i Cumhur Mustafa
Kemal, gözleri pırıl pırıl parlayan ve zeki olduğunu her haliyle gösteren minik
Zehra ile sohbete başlar. Verdiği cevaplar ve sevimliliği karşısında, Ata öyle
memnun olur ki;
“Çocuk benimle Ankara’ya gelir misin?”der.(3)
İşte bu cümle ile minik Zehra’nın hayat çizgisi değişecektir.
1924
yılında Amasyalı Mehmed kızı Zöhre, yetimler yurdundan Çankaya Köşkü’ne çıktı.
Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’in ailesi arasına “ilk manevi kız evlat”
olarak katıldı. Adı da artık Zehra’ydı. Mustafa Kemal’e “Baba” demiş ve yakın ilgi
alaka görmüştür.
Küçük
Zehra kimdir?
Aile büyükleri 1877 yılı Rus Harbi
sırasında Erzurum’dan göç etmiş ve Amasya’nın Karadağ Köyü’ne yerleşmişlerdir. Amasya
Merkez Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına göre Mehmet Kızı Zehra 1912 doğumludur.
Babası 1916’da, Annesi de 1917 yılında ölmüştür. 1913 doğumlu Nuriye (Nurdane)
isimli bir kız kardeşi ile birlikte daha 5 yaşındayken yetim kalmıştır.
Annelerinin vefatı ile birlikte köyde
yalnız kalan iki kardeş Amasya il merkezinde ticaretle meşgul olan
akrabalarından Hacı Yakup’un yanına bırakırlar. Hacı Yakup Efendi kendisinin de
zor şartlar karşısında hayatta kalma mücadelesi içinde emanetine bırakılan iki
kız çocuğundan Zöhre’yi şehit çocuklarının barındırıldığı “Şefkat-i İslamiye Cemiyeti”ne verdi.
Köşkte iki odalı bir
okul...
Zehra, Köşk’ü paylaşan bu kız
kardeşlerinden Sabiha ve Rukiye ile birlikte ilköğrenim için Köşkün
bahçesindeki iki odalı ve iki dershaneli özel bir okulda dersler aldılar.
Bu derslere
üç manevi kız kardeşlerin yanı sıra, Kılıç Ali Bey’in, Fuat Bulca’nın ve Salih
Bozok’un çocukları da giriyorlardı. Zehra, ilkokul sıralarında en çok, Sabiha
ile anlaşma sağlıyor, küçük kardeşiyle birlikte ders veren öğretmenlerine
olmadık şakalar yaparak, dersten kaçırmaya çalışıyorlardı Hatta çeşitli plânlar
kurarak, öğretmene karşı geliyorlar, sinirlerini bozuyorlardı.(4)
Gazi Paşa akşamları manevi kızlarıyla
yakından ilgileniyor, istisnasız her akşam yemeğinden önce huzuruna çağırıyor,
o gün yapılan derslerden söz ettiriyor ve bir takım sorular sorarak, öğrenim
derecelerini tespite çalışıyordu.
Çocukların
elbiselerini Atatürk seçerdi
Ata köşkte kalan manevi çocuklarının sadece
dersleriyle değil, onların yeme, içme, giyinme ve hareketleriyle yakından
ilgilenirdi. Sabiha Gökçe bu konuda şunları söylemişti; “Bizim kıyafetlerimizi
kendisi seçerdi. Atatürk çok güzel giyindiği için yanındakilerin de temiz ve
iyi giyinmelerini isterdi. Köşke özel terzisini getirtir, modellerini ona söylerdi.
Sade ve güzel elbiseler
yaptırırdı. Kardeşlerimizle bir örnek giyindiğimiz zamanlar da olmuştur. Mesela
Zehra ile çok iyi anlaşan iki kardeştik. Rukiye ile de anlaşırdım ama Zehra
başkaydı. Zehra ile aynı elbise, aynı ayakkabıyı çok giydim. Harçlık diye bir
şey bilmezdik. Buna hiç lüzum yoktu. Mubayaa memuru her şeyimizi alırdı. Köşke
veya saraya gelirdi. Cebimizde hiç para taşımazdık” (5)
Sabiha
Gökçen anlatmıştı: Ata, ikimizin de kulağını
çekti.
Bursa’daydık. Çevrede bir geziye
gidilecekti. Zehra ile ikimiz, gitmek istemedik. Amacımız ata binmekti.
Çocukluk işte… Genç kızlığa yaklaşıyoruz… O gidince, biz hemen atları istedik.
Atlarla dolaşmaya çıktık. O sırada Atatürk dönmüş. Bizleri görmüş. O’nu
görünce, süklüm püklüm oluverdik. İzinsiz ata bindiğimiz için kızmıştı. O zaman
ikimizin de kulağını çekti, bir güzel de payladı…”
Atatürk Ailesinin Albümünden; Atatürk’ün birçok kimsesiz çocuğu
himayesi altına alarak yetiştirdiği bilinmektedir. Manevi çocuklarının her biri
değişik çevrelerden Çankaya Köşkü’ne getirilmişti. İşte bugün tarih olan
fotoğraflardan birinde solda Zehra Aylin, Ortada Rukiye Erkin ve sağda Sabiha
Gökçen (Fotoğraf: Sabiha Gökçen Albümünden)
Yurt
gezilerine birlikte gidiyorlardı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal,
zaman zaman çıktığı yurt gezilerine beraberinde gelecek devlet adamları yanı
sıra, manevi evlatlarından Zehra, Rukiye ve Sabiha’yı da götürmüştür. Bu
ziyaretlerle ilgili olarak Sabiha Gökçe kendisi ile yapılan bir röportajda
kardeşleri Zehra ve Rukiye ile birlikte Bursa’dan Önce İzmir’e gittiklerini
anlatmış ve bu seyahatlerde üç kız kardeşin birbiriyle daha da kaynaştıklarını
söylemiştir. Hatta Atatürk İzmir’de üç kız kardeşe özel elbiseler aldırtmıştır.
İzmir seyahatinin ardından hep beraber Konya’ya buradan da Ankara’ya
dönmüşlerdir (6)
Beş
altın bilezik…
Yurt seyahatine çıktıktan
sonra dönüşlerinde manevi çocuklarına birer hediye getirirdi. Bir defasında
Atatürk Diyarbakır’a gitmişti. Oradan dönüşünde o sıralarda köşkte bulunan
Zehra, Rukiye ve Sabiha’ya beşer tane altın bilezik almış ve bu hediyelerinin
daha sonra düğünlerinde kullanılması maksadı ile beşer altını birer kâğıda
sarıp, üzerine de adlarını yazarak kendi kasasına koydu. (7)
Zehra (sağda) en iyi anlaştığı Sabiha (arkada ayakta), solda siyah ceketli
Rukiye ve Afet ile birlikteler. Sabiha
Gökçen “Bir küçük aileyi oluşturuyorduk böylece. Çankaya’da, Dolmabahçe’de, ya
da gittiğimiz her yerde. Sonra birer birer bölündük gitti” diye üzüntülerini
nakletmiştir. (Fotoğraf: Sabiha Gökçen
Albümünden)
Eğitimleri
için İstanbul’a gönderildiler
Orta öğrenim çağında Zehra manevi kardeşi
Sabiha ile birlikte Amerikan Kız Koleji’nde okuması İçin İstanbul’a gönderildiler.
Burada koleje devam ederken “Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen” Sabiha ile
birlikte Zehra havacılığa merak sardı ise de
“fazla tahammül gösteremedi” ve kısa zamanda vazgeçti. Sabiha ise devam
ettirdi, Türkiye’nin ilk kadın pilotu oldu. İstanbul Amerikan Kız Koleji’nin
küçük kısmını başarıyla bitiren (8) Zehra’nın yükseköğrenim maksadıyla İngiltere’ye
gönderilmesini Atatürk arzuluyordu. Zehra’nın edebiyata karşı üstün başarı
gösterdiğini bilen Ata, “Afet’le tarih, Zehra ile de edebiyat
konuşacağım.” diyordu. Atatürk Zehra’nın Londra’da edebiyat alanında
eğitim yapması için gerekli olan bütün resmi işlemleri tamamlattırdı.
Ve…
Londra’da
Zehra,
yükseköğrenim için Londra'da yatılı Saint Hilda Koleji’ne(9)
gönderildi. Kolejde arkadaşlarına birçok defalar; “Ben İngiltere’yi severim.
İngilizceyi çabuk öğrenmek istiyorum. Bundan sonra imtihan vererek Oxford’a
gireceğim. Atatürk’ün arzusu böyledir. Memleketime biran evvel dönüp çalışmak
istiyorum” demişti.(10)
Zehra
çok hassas bir mizaca sahipti. Bu sebepten dolayı herkesle diyalog kurmakta
zorlanıyordu. Yabancı bir ortama uyum sağlamak için gayret gösteriyor, hatta
yabancılık hissetmemek maksadı ile sık sık Türkiye Büyükelçiliğine giderek hem
İngilizcesini ilerletmek istiyor, hem de vatan özlemini bastırmak için zaman
geçiriyordu.
Vatan
Özlemi
Bütün gayretlerine rağmen birden bire içine
düştüğü çevreye ve İngiliz eğitim sistemine uyum sağlamakta zorluk çekti. Bir
türlü Londra’ya alışamamasına en büyük se-bep olarak gösterilen “Vatan
özlemi”dir. (11) Mektuplarında Sabiha ve Rukiye’ye adeta
yalvarırcasına sık sık;
“-Ben burada kalmak istemiyorum. Ne olur
babamızı ikna edin de yurduma döneyim” diyordu.(12) Bu dönüş
isteğini Atatürk, Zehra’nın eğitimi
yarıda bırakacağı endişesi içerisinde kabul etmiyor, onun İngiltere’den okulunu
bitirmiş, diplomasını eline almış olarak dönmesinden yana tavır koyuyordu.
Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Fethi
Okyar’ın yakın ilgisi ve İngiltere’de eğitimini tamamlaması yönündeki ikna
çalışmaları da netice vermedi. Koleje başlayalı daha yarım sömestre olmuştu.
Huzursuzluğu ve sıkıntılı günler bir biri ardına sıralandıkça, nârin yapılı
Zehra hastalanmış, hastalığı Atatürk’e bildirilmişti. Bu yeni gelişme karşısında
Ata;
“-İstersen gel, bir süre dinlen burada”
diyerek Ankara’ya gelebilmesine izin verdi.
Yurda
dönüş başlıyor…
İngiltere’de Londra Büyükelçiliği ile yapılan
görüşmelerden sonra Büyükelçi Ali Fethi OKYAR tarafından, Zehra’nın Ankara’ya
gitmesi İçin 19 Kasım1935 Salı günü Londra’dan gemi ile Fransa’ya yolcu edildi.
Aynı gün Fransa’da Calais-Paris Ekspresi’ne bindirildi.(13) Ekspres,
Amiens civarında bir köy istasyonundan geçerken Zehra rahatsızlandığını ileri
sürerek sabah saat 04.20 civarında kompartıman dışına çıkmış, bilinmeyen bir
sebepten dolayı hızla giden trenden düşmüştür.
Bir
habere göre düştükten sonra kaldırıldığı hastanede aldığı yaraların tesiri ile
vefat etmiştir. Bir başka tespite göre de düştüğü yerde ölmüştü. (14)
Paris Türk Büyükelçiliği’ndeki Hariciyeci Firuz Kesim Zehra Aylin’in
ölümle sonuçlanan tren seyahatini şu
şöyle anlatmıştır: “Büyükelçi Fethi Okyar Zehra’yı trene
bindirirken çok yakından tanıyıp itimat ettiği bir zatın da Paris’e gelmekte
olduğunu görünce, herhalde fazla alakadar olmasını temin için “Atatürk’ün yabancısı
değildir. Paris’e kadar göz kulak olun” diye tavsiye de bulunmuş.
“Cumhur
Reisi’nin kızı yok!”
Yüz
altmış kilometre süratle âdeta uçan bu trenlere alışık olmayan kıza bir aralık
fenalık gelmiş, kendisine “göz kulak olmakla” vazifelendirilen
kişiye, “Aman beyefendi… biraz koridora çıkıp pencereden hava alayım”
diyerek kompartımandan çıkmış. Çıkış o çıkış… Meğer, mide bunaltısını gidermek
için zaten çok alçak olan pencereden sarkınca dengesini kaybetmiş ve
yuvarlanmış.
Vagonda,
kızın çıktığı koridordan dönmediğini görerek telâşa düşen zat, arayıp koridorda
da bulamayınca “Aman, Cumhur reisinin kızı yok!” diye feryadı basıp bütün treni
yaygaraya boğmuş…
Olup bitenlerden haberi olmadığı için
istasyonda karşılamaya gelmiş olan Paris Büyükelçimiz Suat Bey’in iki kızı da
trenden Zehra’nın çıkmadığını görüp istasyon müdürüne “Trende Atatürk’ün manevi kızı bulunmakta idi. Acaba ne oldu?” diye
sorunca, bu sefer yoldaki hâdiseden haberi olan istasyon müdürünü de bir telâş
ve bir endişedir alıyor. Bu telaş Hariciye Nezareti’ne kadar yayılıyor” (15)
Fransa’nın
telâşı
“Atatürk’ün manevi kızı Zehra”nın Paris
Ekspresi’nde yolculuğu sırasında ortadan kaybolması Fransız Dışişleri
yetkililerini oldukça telaşlandırmıştır. Yolculuk sırasında tren içerisinde
yetkililere “Aman, Cumhur reisinin kızı yok!” diye bağırarak uyaran kimliği
meçhul kişinin de feryatları göz önünde tutularak tahkikata başlanılmıştır.
Amiens yakınlarında yapılan araştırmalarda
Zehra’nın cesedine rastlanır.(16)
Olay Paris Büyükelçiliğimize bildirilir. Bundan
sonrasını olayın takibi ile vazifelendirilen Hariciyecimiz Firuz Kesim,
Zehra’nın ölümünün Fransa’da akislerini şöyle anlatmıştır; “Büyükelçimiz Suat Davas acele olarak beni
elçiliğe çağırdı. Elçiliğe vardığımda;
“-Aman
Firuz, felâket! Atatürk’ün manevi evlâdı Zehra Londra’dan gelirken Amiens’de
trenden kendini dışarı atarak intihar etmiş. Hemen şimdi koş, Amiens’de duruma
el koy” dedi. Derhal istasyona gittim ilk hareket edecek trene elçiliğimiz için
bağlanmış olan hususi vagona bindim. Bir müddet sonra Amiens İstasyonu’nda
indim.(17) Gar’da beni Amiens
Vali ve Belediye Reisi ile Bölge Kumandanı General karşıladı. Birlikte Amiens Kilisesi’ne
gidildi. Bu kilise şapellerinden birinde üstü örtülü etrafı çiçekler, çelenkler
ve haçlarla çevrilmiş biçâre Zehra’nın nâşı önünde bir saygı duruşu yaptık. (18)
Sonra kızın pasaportunu istedim, baktım, on yedi, on sekiz yaşında,(19)
Amasyalı Mehmed kızı Zehra! Fakat Atatürk’ün manevi evlâdı olduğuna dair
küçücük bir işarete dahi tesadüf edemedim. Münasip bir lisanla, bu kızın
Müslüman olduğunu anlatarak haçları kaldırttım.
Fransızların
raporu; “Genç kız trenden kazaen düştü”
Amien’te
çıkan gazeteler “L’heritiere de la Republque Ottomane / Osmanlı Cumhuriyeti’nin vârisi”
gibi garip başlıklarla genç kızın yapılacak cenaze merasimini ilân ediyorlar,
aynı gün Paris gazeteleri ise baş sahifelerinde büyük puntolarla “Atatürk’ün
kızı ve Osmanlı tahtının varisi kendini trenden atarak intihar etti”
şeklinde yazmışlardı. (20)
Durumun
vahametini anlayan Hariciyeci Firuz Kesim, Atatürk’ün sorması ihtimalini
düşünerek, ölüm hadisesinin bir kaza mı yoksa cinayet mi? olduğu hakkında bilgi
toplamıştır. Fransız polisinin refakatinde
vak’a mahalline giderek ve orada usulü dairesinde yapılan inceleme ve keşifte
hazır bulunarak olayın bir intihar değil, fakat kaza olduğunun resmen tespit
edildiği kanaatine varmıştır.
Fransa’daki
cenaze merasimi
Olayları takip etmek için görevlendirilen
Hariciye cimiz, cenaze merasimini kontrol altına almanın imkânsızlıklarını dile
getirmiştir. Firuz Kesim’in Reisicumhur Umumi Kâtibi Hasan Rıza Soyak ile
yaptığı telefon görüşmesinde “Atatürk’ün en ufak bir merasim yapılmasını dahi
istemediğini, sadece cesedi tahnit ettirip Ankara’ya getirilmesini” emirlerinin
olduğunu belirtmesine rağmen önce Amiens’te daha sonra da cenazeyi taşıyan
trenin her uğradığı istasyonlarda merasimle karşılanıp, merasimle
uğurlanmışlardır.(21)
Bütün
Amiens halkı sokaklara dökülmüştü.
Bütün Amiens
halkı sokaklara dökülmüştü. Cenaze
alayına katılacak bando ile merasim kıt’ası kilisenin önünde hazır. Meydan
mahşeri bir kalabalıkla dolup taşıyor. Vali ve Belediye Reisi ve üniformalarıyla
kumandanlar, zabitler saf saf dizilmişler, bekliyorlar. Gittim ezile büzüle
“Merhumenin Atatürk’ün kızı olmadığını, tahsile gönderilmiş fakir bir ailenin
kızı olduğunu” anlatıp merasimden vaz geçmelerini âdeta yalvararak rica ettim.
Şaşırdılar ve bando ile silahlı askerleri geri çektiler ama gazetelerin
verdikleri haberlerle toplanmış olan halka meram anlatmak kabil değildi. Hele
akın akın gelmiş genç kızlar taht vârisi bir genç kızın nâşı karşısında
gözyaşlarını zapt edemiyorlar! Amiens’te yapılan merasimden sonra Paris’e
geçtik. Paris’e varışımızda baktık yine merasim var. İstasyonda Fransa Cumhur
Reisi’nin temsilcisi ile mükellef bir çelengi ve bizim Büyükelçilik erkânı tarafından
karşılandık. Buradan Marsilya’ya hareket ettik. Marsilya’da da yine Fransa
hükümetinin hususi bir temsilcisi tarafından karşılandık.
“Cenaze özel olarak hazırlanan rıhtımdaki
Teofil Gotye vapuruna yerleştirildi ve deniz yoluyla İstanbul’a doğru yola
çıkarıldı. (22)
Kemal Atatürk’ün kızı
ölü bulundu.
Zehra Aylin’in “bilinmeyen bir sebeple”
ölümünü hakkındaki haber “Kemal Atatürk’ün kızı ölü bulundu”
başlığı ile verilmişti.
Türk Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ün, genç ve
güzel manevi kızı, Amiens’e yakın demiryolu üzerinde ölü bulundu”
Zehra’nın İngiltere Londra’da bir süredir
İngilizce eğitimi almak için kaldığını haber içinde bildirilirken, Calais-Paris
Express’i ile Türkiye'ye dönmek için giderken “açıklanamayan bir şekilde kapıdan
birden düştü” diye yazmıştı. Arama ve soruşturmayı yapan
Amiens polisi Zehra'nın ölümünün kaza olduğu kanaatine inanılmakta olduğunu da
kaydetmiştir.
Derinden etkilendi
Reuter Ajansı tarafından Ankara’dan
telgraf vasıtasıyla gazetelere geçilen 25 Kasım tarihli haberde Kemal
Atatürk’ün, manevi kızlarından Zehra Aylin’in trajik ölümünden derin şekilde
etkilendiğini, ayrıca Zehra Aylin’in babasının bağımsızlık savaşı sırasında
hayatını kaybettiğini belirtmişti.
Geminin yollarda uğradığı limanlarda elçi ve konsoloslar yine çiçeklerle
karşıladılar. Resmi merasimlerle karşılama fasılası
İstanbul’a kadar devam etti. Vapur limana gecenin geç saatlerinde girer girmez
matem alameti olarak bayrağını yarıya indirdi.(23)
Bütün bu şaşaalı gelişten sonra Galata
rıhtımında karşılama töreni yapılmadığını zamanın gazetelerine yansıyan
haberlerden anlıyoruz.(24) Firuz
Kesim, Zehra Aylin’in cenazesini İstanbul Valisi ve birkaç zevatın dışında,
tabutu taşımak üzere dört hamaldan başka karşılayanın olmadığını anlatmıştır.(25)
Galata
rıhtımında gemiden alınan mumyalanmış nâşın
bulunduğu tabut doğruca Şişli Sıhhat Yurdu’na
götürüldü.(26) Aynı gün saat 10’da Cumhurbaşkanı Atatürk adına Umumi
Katip Hasan Rıza Soyak, İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ, Cumhuriyet Halk
Partisi İstanbul İl Teşkilatı, İstanbul’da bulunan milletvekilleri, Fransız
Hükümet Temsilcisi, Emniyet Müdürü, talebeler, askerler ile polis müfrezelerinin
katılımı ile Şişli Sıhhat Yurdu’ndan alınarak Teşvikiye Camii’ne götürüldü.
Burada cenaze namazı kılındıktan sonra büyük törenle Maçka Mezarlığı’nda
defnedildi.(27)
Cenaze defin işleri tamamlandıktan sonra mezar
üzerine Cumhurbaşkanı Atatürk adına Umumi Kâtip Hasan Rıza Soyak tarafından
getirtilen büyük bir çelenk konuldu. Daha sonra mezar üzerine cenaze törenine iştirak eden Valilik, Cumhuriyet Halk Partisi,
Talebe Birliği ve Fransız Hükümeti namına birer çelenk bırakıldı.(28)
İntihar mı, kaza mı?
Zehra’nın ölümü büyük yankı uyandırır. 3
Aralık tarihli Cumhuriyet Gazetesi cenaze törenine büyük yer ayırırken,
Zehra’nın intihar ettiği söylentileri ayyuka çıkar. İddialara göre derslerinde
başarısız olan Zehra trenden atlayarak intihar etmiştir. Atatürk’ün diğer
manevi kızı Sabiha Gökçen’in bu iddiaların asılsız olduğunu yönündeki açıklamaları
yine aynı gazetenin sayfalarında yer alır.(29)
Atatürk’te Zehra’nın
şüpheli bir şekilde ölümünden endişe duymuştur. Cenazeyi
Fransa’dan itibaren Türkiye’ye getirilmesine refakat eden Hariciyeci Firuz
Kesim, bilgi vermek için Ankara’ya geldiğin de Atatürk kendisine merak edilen
ve mutlak beklenilen o soruyu sordu:
“Bu
kız intihar mı etti, yoksa bir kaza kurbanı mı oldu?” Bu soru üzerine Fransız polisinin raporunu
takdim ettiğini, kendisi de olayın kaza olduğuna inandığını söylediğini, bu
izahat üzerine Mustafa Kemal’in “dalgın ve düşünceli” bir vaziyette sadece
“Şimdi müteessir oldum. Çok zeki ve inatçı bir kızdı, severdim” dediğini
yazmıştır.
Firuz Kesim’in bu anlattıklarına göre,
Zehra’nın ölümü “intihar değil, kazadır”
Yazarlar
olaya şüphe ile yaklaşmışlardı
Zehra’nın
ölümü üzerindeki şüpheler gazetelere ve yazarların kitaplarına kadar taşınmıştır.
“Tek Adam”ın yazarı Şevket Süreyya Aydemir olayı müphem bir
ifade ile “İntihara benzer bir ölümle ölen Zehra” der. (30)
Lord
Kinross da kitabına koyduğu bir dip notunda; “Fransa’da okurken trenden düşerek öldü” (ğünü) yazar.
Atatürk’ün uşağı Cemal Granda ise “Bu acıklı
olayın bütün ülkede çalkantıları olduğu gibi, Çankaya Köşkü’nde hizmet gören
bizleri de uzun süre oyalamış,
etkisine almıştı” der ve devamla olayı, şöyle anlatır. “Zehra, midesinin bulandığını ve başının
döndüğünü öne sürerek biraz hava almak için çıktığı kompartımanın koridor
penceresinden, gölün kıyısından yüz yirmi kilometre hızla giden trenden kendini
boşluğa bırakıvermiştir”(31) diye yazmıştır hatıralarında.
Mustafa Müftüoğlu; “Yalan Söyleyen Tarih Utansın”
isimli dizi kitaplarının sekizinci cildinde “Atatürk’ün Mânevi Evlâdları” başlığı altında Zehra Aylin hakkında
bilgiler verirken “Londra’da okuyamayarak
yurda dönerken Fransa’da Amiens civarında vagonun penceresinden atlamak
suretiyle intihar etmiştir”(32) notunu düşmüştür.
“Kapalı
Kayıt”
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen Zehra
Aylin’in ölümü üzerine ciddi bir çalışma yapılmadığından genç kızın sır dolu
ölümü açıklığa kavuşturulamamıştır. (33)
Genç kız intihar mı etmişti? Bir kazaya mı
kurban verilmişti? Yoksa, bir cinayet mi işlenmişti? Yıllarca bu ölüme şüphe
ile bakıldı… “Kapalı Kayıt” olarak
kaldı…
Amasya
Merkez Nüfus Müdürlüğü Kayıtlarında;
Amasya Merkez Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına
göre Mehmet Kızı Zehra’nın soy ismi “İNAL” olarak kayıtlıdır.
Ana
Adı : Hava
Doğum
Tarihi : 14.03.1328/1912
Tescil
Tarihi : 1914
Babası
1916’da, Annesi de 1917 yılında ölmüştür.
Zehra’nın Ölüm Hanesi hâlen “Kapalı Kayıt” olarak gözükmektedir.
Amasya Merkez Nüfus Müdürlüğü kayıtlarında ayrıca şu açıklama notu düşülmüştür:
“5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun
33. maddesi ve anılan kanunun uygulamasına ilişkin yönetmeliğin 69. maddesi
uyarınca Genel Müdürlük makamının 03.11.2008 tarihli oluru ile adı geçenin ölüm
araştırması yapılacaktır. Araştırma sonuçlanıncaya kadar bu kayıt üzerinde
işlem yapılamaz ve bu açıklama ölümün hukuki sonuçlarını doğurmaz”
Zehra’nın Mezarı Kayıp
21 Kasım 1935’te Maçka Mezarlığı’nda törenle
toprağa verilen Zehra’nın mezar yeri kaybolmuştur.
23
Şubat 1999 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin İstanbul ekinde Sevinç Yavuz imzası
ile yayımlanan “Maçka Mezarlığı
Kayboluyor” başlıklı yazıda “Zehra
Aylin’in mezarı da kayıp”
ara başlığı altında “Maçka Mezarlığı’nın en garip öyküsü, tüm aramalarımıza
rağmen mezarını bulamadığımız Atatürk’ün manevi kızı Zehra Aylin’e ait. Her
hafta gelip Maçka Mezarlığı’nda büyüklerini arayan birçok torun gibi biz de
Zehra’nın mezarını bulamadık”
denilmiştir.
(2)-Dr.
Ali Güler “Karamanlı Sarı Paşa”
isimli eserinin 289. sayfasında Zehra’nın adının yanında parantez içinde “Zühre” olarak belirtmiştir. (Karaman
Belediyesi Kültür Yay. 2008)- Şemsi BELLİ’nin 22 Kasım 1955’te Milliyet Gazetesi’nde
yayınlanan Makbule Atadan ile “Ağabeyim Mustafa Kemal” başlığı altındaki
röportajında Makbule Hanım Atatürk’ün dört manevi evladından birinin “Zühre”
olduğunu söylemiştir. Bunlardan da anlaşılıyor ki, Zehra’nın ilk ismi “Zühre”dir. Aile arasında “Zühre” olarak
çağrılmıştır. Daha sonra “Zehra”ya
çevrilmiş olabilir.
(3)-Milliyet Gazetesi, Perihan
Çakıroğlu, “Ata’nın Manevi Çocukları”
yazı dizisinde (14.11.1985,s.13) 1924 yılında Atatürk’ün İstanbul seyahati
sırasında Kağıthane Darül Eytam’a (Yetimler Yurdu) bir ziyarette bulunduğu
sırada Zehra’yı gördüğü ifade edilmiştir. Diğer kaynaklara da bu şekilde
bilgiler aktarılmıştır. Oysa ki o tarihlerde Atatürk İstanbul’a ziyarette
bulunmamıştır. 25 Ekim 1924’te Atatürk’ün Amasya’daki Yetimler Yurduna yaptığı
ziyaret sırasında Zehra’yı tanımıştır. Zehra’nın Amasya’daki akrabalarının
verdiği bilgilerde davetin Amasya’da yapıldığı yönündedir. (Mehmet Varış’ın
hatıralarında ve bir dönem (1935-1945) gazetecilik yapan Zabıt Katibi Ahmet
Münir Arslanlı’nın (merhum) verdiği bilgilerden)
(4)-Bilim
ve Aklın Aydınlığında Eğitim, M.E.B. Dergisi
Aralık 2000, sayı 10, s.7
(5)
- Milliyet Gazetesi;10.11.1985, Yener SÜSOY; s.4
(6)
- Milliyet Gazetesi; a.g. sohbet
(7)
-Sabiha Gökçen beş altın bilezik için daha sonra şunları anlatmıştır; “Atatürk
vefat ettikten sonra kasalar açıldı. Maliyeye filan gitti herhalde.. Ben o
tarihlerde, bu altınları istemeye cesaret edemedim. “Açgözlülük yapıyor” derler
düşüncesiyle, isteyemedim. Rukiye evlendikten sonra aldı. Zehra vefat ettiği
için bilemiyorum, daha önce o altınlarını aldı mı almadı mı? Benimkisi kasada
duruyordu. Benim altınlar kayboldu gitti…”
(8)-
Akşam Postası Haber Gazetesi; 22 Sonteşrin 1935, s.4
(9)-
Haftalık Time Dergisi’nin 2 Aralık 1935 tarih ve 23 numaralı nüshasında okulun
adını “St. Margaret” olarak vermiştir.
(10)-
Cumhuriyet Gazetesi, 25.11. 1935, Daily Mail Gazetesi, 21.11.1935
(11)-Sabiha
Gökçen Zehra’nın “Vatan Özlemine” dayanamadığını Gazeteci Yener Süsoy’a verdiği
röportajında da tekrarlamıştır. 10 Kasım
1985’te Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan hâtıralarında şunları anlatmıştır;
“Çok duygusal bir kızdı. Atatürk ona bir şans vererek İngiltere’ye yolladı. Ama
gönderdiği mektuplardan da anladığım kadarıyla Zehra vatan özlemine dayanamadı.
Belki de kötü kaderini kendisi hazırladı. Çünkü Ata’ya karşı mahcup olmayı
kendine yediremiyordu. Ben onun ölüm haberini yurt dışında bir seyahat
sırasında öğrendim ve bir süre kendime gelemedim.
Atatürk’te çok üzülmüştü. Ancak
“üzülme çocuğum bu dünya da hepimiz faniyiz” diyerek beni teselli etti.”
|
(12)-Milliyet
Gazetesi, Perihan Çakıroğlu, “Ata’nın
Manevi Çocukları” 14.11.1985, s. 13
(13)-
Sevinç Yavuz, 23 Şubat 1999’da Hürriyet Gazetesi’nde yazdığı makalesinde
Zehra’nın Calais-Paris Ekspresi’ne akşam üzeri saat 18:00’de bindiğini kaydetmiştir.
(14)-
Daily Mail Gazetesi, 21.11.1935, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Kasım 1935
(15)
- MÜFTÜOĞLU, Mustafa, Yalan Söyleyen Tarih Utansın c.8, s.198
---- Zehra Aylin’nin ölüm tarihini Prof. Dr.
Utkan KOCATÜRK,
“Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü”nde 21 Kasım 1935 olarak vermiştir.
(16)
- Daily Mail Gazetesi’nin 21 Kasım
1935 tarihli nüshasında yayınlanan haberin ilk cümlelerinde “Genç kız aldığı
yaraların tesiri ile hastanede vefat etmiştir.” denilirken, haberin sonlarına
doğru “genç kızın cesedi Ailly-Sur- Noye istasyonuna yakın bir yerde demiryolu
yanında bulunmuştur” şeklinde yazılmıştı.
---- Paris Büyükelçiliğimizdeki Hariciyeci
Firuz Kesim’de bu tarihi hafıza yanılması olarak 1936 yılının sonbaharında
meydana geldiği şeklinde hatırlamıştır.
(17)
- 20 Kasım 1935 tarihli Daily Ekspres
Gazetesi’nde “Türk Konsolosu, mahallinde tahkikat yapmak ve cesedi Ankara’ya
naklettirmek üzere Paris’ten Amiens’e gitmiştir” diye haber yapılmıştı.
(18)
-Morning Post Gazetesi’nde yer alan
küçük bir haberde “Bayan Zehra’nın cesedi Amiens Hastanesi’ndedir. Cesedin
yanına Fransa Hükümeti adına bir çelenk konulmuştur. Belediye Reisi Hastaneye
gitmiş ve cesedin önünde eğilerek son resmi hürmeti yerine getirmiştir”
(19)
– Zehra, Amasya Nüfus kayıtlarına göre 1912 doğumludur. Öldüğü zaman 22-23
yaşında olmalıdır
(20)
– MÜFTÜOĞLU; a.g.e. c.8, s.198
----Kurun Gazetesi'nin 26 Kasım 1935
tarihli nüshasında "Müessif
Kaza" başlığı altında olayın oluşu şu şekilde verilmişti: "Bayan
Zehra, son vagonda bulunuyordu. Yemek salonuna gireyim derken diyerek arka
kapıya gitmiş olması ve bu kapıdan düşmesi ihtimali vardır. Deyli Ekspres
Gazetesi ilk tahkikatın böyle netice verdiğini, Bayan Zehra’nın düştükten sonra
bir müddet kapının tutunacak yerine asılı kalarak sürüklendiği anlaşıldığını
söylüyor.
Matin Gazetesi, Bayan Zehra’nın 13270
kilometrede trenden düştüğünü yazıyor. Bu sırada tren Ailly geçidini geçiyor ve
110 kilometre
süratle gidiyordu. İki amale genç kızın trenden düştüğünü görmüştür.
İnrtansigent Gazetesi, kaza hakkında şöyle diyor ki; “Bayan Zehra bir
mürebbiyenin refakatinde ekspresle Londra’dan Paris’e geliyordu. Tren Albeville
garını geçtikten sonra trenin hizmetçi kadını kapıyı kapamak istemiş, fakat
Bayan Zehra hava alacağını söylediği cihetle trenin hizmetçi kadını kapıyı
kapatmakta ısrar etmemiştir. Aillysur-Somme İstasyonu geçildikten 300 metre sonra ve tam
132,700. kilometrede genç kız trenden düşerek Balast üzerine yuvarlanmıştır.
Genç kızın düştüğünü gören iki amale istasyon şefine haber vermişlerdir.
Genç kızın hüviyeti, üzerinde bulunan pasaportu
sayesinde tespit edilmiştir.
Paris, Türkiye Başkonsolosu geceleyin
Amiense gelmiş ve Some Valisi ile beraber hastaneye giderek na’şını
selâmlamıştır.
(21)
- a.g.e. c.8, s.199
(22)
- a.g.e. c.8, s.199
(23)
- a.g.e. c.8, s.202
(24)
- Haber Akşam Postası, 2 İlkkanun 1935,s.1
(25)
- MÜFTÜOĞLU; a.g.e. c.8, s.202
(26)-
2 Kanunuevvel 1935 Haber Akşam Postası, Zaman Gazetesi, Kurun Gazetesi, Tan
Gazetesi, 3 Kanunuevvel 1935 Cumhuriyet Gazetesi, Akşam Gazetesi, Ulus
Gazetesi, Son Posta, Zaman Gazetesi, Tan Gazetesi
(27)
-Hariciyeci Firuz Kesim’den nakil olarak Mustafa Müftüoğlu’nun “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” Sekizinci
Cilt, sahife 202’de Zehra Aylin’in cenaze merasiminin anlatıldığı hatıratta “İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ ile
bâzı zevatın iştirakiyle husule gelen küçük bir cemaatle, Beşiktaş’a inerken yol
üzerindeki Maçka Mezarlığı’na defnettik” diye nakletmiştir. Cumhuriyet Gazetesi’nde “Bayan
Zehra Aylin Dün hazin bir törenle defnedildi” başlığı altında “Cumhurbaşkanlığı Umumi
Katip Hasan Rıza Soyak, İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ, Cumhuriyet Halk Partisi
İstanbul İl Teşkilatı, İstanbul’da bulunan milletvekilleri, Fransız Hükümet
Temsilcisi, Emniyet Müdürü, talebeler, askerler ile polis müfrezelerinin
katılımı ile” cenaze merasiminin yapıldığını yazmıştır.
(28) – 3 Kanunuevvel 1935 Cumhuriyet Gazetesi
(29) - Zehra’nın en iyi anlaştığı kardeşi Sabiha Gökçen’de bu
beklenmedik ayrılık için “Ben onun ölüm haberini yurt dışında bir
seyahat sırasında öğrendim ve bir süre kendime gelemedim. Atatürk’te çok
üzülmüştü. Ancak “Üzülme çocuğum bu dünya da hepimiz faniyiz” diyerek beni
teselli etti.” demiştir. (10 Kasım 1985, Milliyet Gazetesi; Yener Süsoy; Sabiha
Gökçen ile Tatil Sohbeti, s.4)
(30)– AYDEMİR, Şevket Süreyya; Tek
Adam, Remzi Kitapevi, 23. Baskı 2008, c.III, s. 462
(31)-
GRANDA Cemal; Atatürk’ün Uşağı İdim, Hürriyet Yay. 1973
(32)-
MÜFTÜOĞLU, s. 198
(33)- Amasya’da Zehra
Aylin’in akrabalarından Metin KARAÇAĞA, annesinin teyzesi olması hasabiyle bazı
olayların aile içinde zaman zaman konuşulduğunu ifade etmişti. Yine annesinden
dinlediği hatıralar arasında şu ilginç konuyu bizimle paylaşmıştı. Hadise
Zehra’nın toprağa verilmesini takip eden aylardan sonradır. Birkaç siyah takım
elbiseli şahıs Amasya’daki kapılarını çalar. Zehra’nın bir tren kazasında
hayatını kaybettiğini haber verirler. Ayrıca; Türkiye İş Bankası’nın kuruluşu
sırasında Cumhur Reisi ATATÜRK, diğer manevi evlatlarına yaptığı gibi Zehra
için de aldığı hisse senetleriyle birkaç özel eşyasını da teslim ederler. Bu
konu hakkında da konuşulmamasını tembihte bulunurlar.
KARAÇAĞA, annesi tarafından aktarılan
bilgilerin arasında teyzelerine ait Türkiye İş Bankası Hisse Senetlerinin daha
sonra dayısı Mustafa Yalçın PEKER tarafından Samsun Şubesi’nde tahsil edilip,
Eraslan Köyü yakınlarında Kireç Ocağı kurma faaliyetlerinde kullanıldığı
bilgilerini verdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder