1 Eylül 2019 Pazar



         
Atatürk’ün İlk Manevî Kızı

Zehra Aylin

Amasya Yetimler Yurdu’ndan Çankaya Köşkü’ne


 Amasyalı Mehmed kızı Zehra
     Mustafa Kemal’in Çankaya Köşkü’ne aldığı manevi evlatlarından ilkidir. Zekî ve sevimli bir kız çocuğu olan Zehra’nın köşke çağrılması ve Ata’nın manevi çocuğu olma hikâyesi ilginçtir. Başlangıcı sevinçlidir, fakat sonucu hazin... Zehra’nın hayat çizgisinin değişmesi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in İzmir’in tanınmış ailelerinden Uşakizadeler’in kızı Lâtife Hanımefendi ile evlenmesinden sonra ilk Amasya ziyaretini yaptığı 24 Eylül 1924 yılına rastlar. Bu ziyaretin ikinci günü 25 Eylül 1924’te Dâr’ül Eytam (Yetimler Yurdu)’da bazı inceleme ve kimsesiz çocukları sevindirmek maksadıyla ziyarette bulunurlar. Dar’ül Eytam’da çocuklarla yakından ilgilendiği ve eğitim derecelerini ölçmeye çalıştığı bir sırada 11-12 yaşlarında güzel ve nârin bir kız çocuğu dikkatini çekti, adını sordu. Minik kız; “Zöhre” (2) diye cevaplandırdı. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal, gözleri pırıl pırıl parlayan ve zeki olduğunu her haliyle gösteren minik Zehra ile sohbete başlar. Verdiği cevaplar ve sevimliliği karşısında, Ata öyle memnun olur ki;    
   Çocuk benimle Ankara’ya gelir misin?”der.(3) İşte bu cümle ile minik Zehra’nın hayat çizgisi değişecektir.
     1924 yılında Amasyalı Mehmed kızı Zöhre, yetimler yurdundan Çankaya Köşkü’ne çıktı. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’in ailesi arasına “ilk manevi kız evlat” olarak katıldı. Adı da artık Zehra’ydı. Mustafa Kemal’e “Baba” demiş ve yakın ilgi alaka görmüştür.

Küçük Zehra kimdir?
     Aile büyükleri 1877 yılı Rus Harbi sırasında Erzurum’dan göç etmiş ve Amasya’nın Karadağ Köyü’ne yerleşmişlerdir. Amasya Merkez Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına göre Mehmet Kızı Zehra 1912 doğumludur. Babası 1916’da, Annesi de 1917 yılında ölmüştür. 1913 doğumlu Nuriye (Nurdane) isimli bir kız kardeşi ile birlikte daha 5 yaşındayken yetim kalmıştır.
     Annelerinin vefatı ile birlikte köyde yalnız kalan iki kardeş Amasya il merkezinde ticaretle meşgul olan akrabalarından Hacı Yakup’un yanına bırakırlar. Hacı Yakup Efendi kendisinin de zor şartlar karşısında hayatta kalma mücadelesi içinde emanetine bırakılan iki kız çocuğundan Zöhre’yi şehit çocuklarının barındırıldığı “Şefkat-i İslamiye Cemiyeti”ne verdi.

Köşkte iki odalı bir okul...
    Zehra, Köşk’ü paylaşan bu kız kardeşlerinden Sabiha ve Rukiye ile birlikte ilköğrenim için Köşkün bahçesindeki iki odalı ve iki dershaneli özel bir okulda dersler aldılar.  
   Bu derslere üç manevi kız kardeşlerin yanı sıra, Kılıç Ali Bey’in, Fuat Bulca’nın ve Salih Bozok’un çocukları da giriyorlardı. Zehra, ilkokul sıralarında en çok, Sabiha ile anlaşma sağlıyor, küçük kardeşiyle birlikte ders veren öğretmenlerine olmadık şakalar yaparak, dersten kaçırmaya çalışıyorlardı Hatta çeşitli plânlar kurarak, öğretmene karşı geliyorlar, sinirlerini bozuyorlardı.(4)  
   Gazi Paşa akşamları manevi kızlarıyla yakından ilgileniyor, istisnasız her akşam yemeğinden önce huzuruna çağırıyor, o gün yapılan derslerden söz ettiriyor ve bir takım sorular sorarak, öğrenim derecelerini tespite çalışıyordu.

Çocukların elbiselerini Atatürk seçerdi
    Ata köşkte kalan manevi çocuklarının sadece dersleriyle değil, onların yeme, içme, giyinme ve hareketleriyle yakından ilgilenirdi. Sabiha Gökçe bu konuda şunları söylemişti; “Bizim kıyafetlerimizi kendisi seçerdi. Atatürk çok güzel giyindiği için yanındakilerin de temiz ve iyi giyinmelerini isterdi. Köşke özel terzisini getirtir, modellerini ona söylerdi. Sade ve güzel  elbiseler yaptırırdı. Kardeşlerimizle bir örnek giyindiğimiz zamanlar da olmuştur. Mesela Zehra ile çok iyi anlaşan iki kardeştik. Rukiye ile de anlaşırdım ama Zehra başkaydı. Zehra ile aynı elbise, aynı ayakkabıyı çok giydim. Harçlık diye bir şey bilmezdik. Buna hiç lüzum yoktu. Mubayaa memuru her şeyimizi alırdı. Köşke veya saraya gelirdi. Cebimizde hiç para taşımazdık” (5)

Sabiha Gökçen anlatmıştı: Ata, ikimizin de kulağını çekti.

   Bursa’daydık. Çevrede bir geziye gidilecekti. Zehra ile ikimiz, gitmek istemedik. Amacımız ata binmekti. Çocukluk işte… Genç kızlığa yaklaşıyoruz… O gidince, biz hemen atları istedik. Atlarla dolaşmaya çıktık. O sırada Atatürk dönmüş. Bizleri görmüş. O’nu görünce, süklüm püklüm oluverdik. İzinsiz ata bindiğimiz için kızmıştı. O zaman ikimizin de kulağını çekti, bir güzel de payladı…”

    Atatürk Ailesinin Albümünden; Atatürk’ün birçok kimsesiz çocuğu himayesi altına alarak yetiştirdiği bilinmektedir. Manevi çocuklarının her biri değişik çevrelerden Çankaya Köşkü’ne getirilmişti. İşte bugün tarih olan fotoğraflardan birinde solda Zehra Aylin, Ortada Rukiye Erkin ve sağda Sabiha Gökçen               (Fotoğraf: Sabiha Gökçen Albümünden)

Yurt gezilerine birlikte gidiyorlardı.
    Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, zaman zaman çıktığı yurt gezilerine beraberinde gelecek devlet adamları yanı sıra, manevi evlatlarından Zehra, Rukiye ve Sabiha’yı da götürmüştür. Bu ziyaretlerle ilgili olarak Sabiha Gökçe kendisi ile yapılan bir röportajda kardeşleri Zehra ve Rukiye ile birlikte Bursa’dan Önce İzmir’e gittiklerini anlatmış ve bu seyahatlerde üç kız kardeşin birbiriyle daha da kaynaştıklarını söylemiştir. Hatta Atatürk İzmir’de üç kız kardeşe özel elbiseler aldırtmıştır. İzmir seyahatinin ardından hep beraber Konya’ya buradan da Ankara’ya dönmüşlerdir (6)

Beş altın bilezik…
   Yurt seyahatine çıktıktan sonra dönüşlerinde manevi çocuklarına birer hediye getirirdi. Bir defasında Atatürk Diyarbakır’a gitmişti. Oradan dönüşünde o sıralarda köşkte bulunan Zehra, Rukiye ve Sabiha’ya beşer tane altın bilezik almış ve bu hediyelerinin daha sonra düğünlerinde kullanılması maksadı ile beşer altını birer kâğıda sarıp, üzerine de adlarını yazarak kendi kasasına koydu. (7)


     Zehra (sağda) en iyi anlaştığı Sabiha (arkada ayakta), solda siyah ceketli Rukiye ve Afet ile birlikteler.  Sabiha Gökçen “Bir küçük aileyi oluşturuyorduk böylece. Çankaya’da, Dolmabahçe’de, ya da gittiğimiz her yerde. Sonra birer birer bölündük gitti” diye üzüntülerini nakletmiştir.               (Fotoğraf: Sabiha Gökçen Albümünden)

Eğitimleri için İstanbul’a gönderildiler
     Orta öğrenim çağında Zehra manevi kardeşi Sabiha ile birlikte Amerikan Kız Koleji’nde okuması İçin İstanbul’a gönderildiler. Burada koleje devam ederken “Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen” Sabiha ile birlikte Zehra havacılığa merak sardı ise de  “fazla tahammül gösteremedi” ve kısa zamanda vazgeçti. Sabiha ise devam ettirdi, Türkiye’nin ilk kadın pilotu oldu. İstanbul Amerikan Kız Koleji’nin küçük kısmını başarıyla bitiren (8) Zehra’nın yükseköğrenim maksadıyla İngiltere’ye gönderilmesini Atatürk arzuluyordu. Zehra’nın edebiyata karşı üstün başarı gösterdiğini bilen Ata, “Afet’le tarih, Zehra ile de edebiyat konuşacağım.” diyordu. Atatürk Zehra’nın Londra’da edebiyat alanında eğitim yapması için gerekli olan bütün resmi işlemleri tamamlattırdı.

Ve… Londra’da
     Zehra, yükseköğrenim için Londra'da yatılı Saint Hilda Koleji’ne(9) gönderildi. Kolejde arkadaşlarına birçok defalar; “Ben İngiltere’yi severim. İngilizceyi çabuk öğrenmek istiyorum. Bundan sonra imtihan vererek Oxford’a gireceğim. Atatürk’ün arzusu böyledir. Memleketime biran evvel dönüp çalışmak istiyorum” demişti.(10)
     Zehra çok hassas bir mizaca sahipti. Bu sebepten dolayı herkesle diyalog kurmakta zorlanıyordu. Yabancı bir ortama uyum sağlamak için gayret gösteriyor, hatta yabancılık hissetmemek maksadı ile sık sık Türkiye Büyükelçiliğine giderek hem İngilizcesini ilerletmek istiyor, hem de vatan özlemini bastırmak için zaman geçiriyordu.

Vatan Özlemi
   Bütün gayretlerine rağmen birden bire içine düştüğü çevreye ve İngiliz eğitim sistemine uyum sağlamakta zorluk çekti. Bir türlü Londra’ya alışamamasına en büyük se-bep olarak gösterilen “Vatan özlemi”dir. (11) Mektuplarında Sabiha ve Rukiye’ye adeta yalvarırcasına sık sık;
    “-Ben burada kalmak istemiyorum. Ne olur babamızı ikna edin de yurduma döneyim” diyordu.(12) Bu dönüş isteğini Atatürk, Zehra’nın eğitimi yarıda bırakacağı endişesi içerisinde kabul etmiyor, onun İngiltere’den okulunu bitirmiş, diplomasını eline almış olarak dönmesinden yana tavır koyuyordu.
   Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Fethi Okyar’ın yakın ilgisi ve İngiltere’de eğitimini tamamlaması yönündeki ikna çalışmaları da netice vermedi. Koleje başlayalı daha yarım sömestre olmuştu. Huzursuzluğu ve sıkıntılı günler bir biri ardına sıralandıkça, nârin yapılı Zehra hastalanmış, hastalığı Atatürk’e bildirilmişti. Bu yeni gelişme karşısında Ata;
    “-İstersen gel, bir süre dinlen burada” diyerek Ankara’ya gelebilmesine izin verdi.

Yurda dönüş başlıyor…

     İngiltere’de Londra Büyükelçiliği ile yapılan görüşmelerden sonra Büyükelçi Ali Fethi OKYAR tarafından, Zehra’nın Ankara’ya gitmesi İçin 19 Kasım1935 Salı günü Londra’dan gemi ile Fransa’ya yolcu edildi. Aynı gün Fransa’da Calais-Paris Ekspresi’ne bindirildi.(13) Ekspres, Amiens civarında bir köy istasyonundan geçerken Zehra rahatsızlandığını ileri sürerek sabah saat 04.20 civarında kompartıman dışına çıkmış, bilinmeyen bir sebepten dolayı hızla giden trenden düşmüştür.
   Bir habere göre düştükten sonra kaldırıldığı hastanede aldığı yaraların tesiri ile vefat etmiştir. Bir başka tespite göre de düştüğü yerde ölmüştü. (14)
    Paris Türk Büyükelçiliği’ndeki Hariciyeci Firuz Kesim Zehra Aylin’in ölümle sonuçlanan tren seyahatini şu şöyle anlatmıştır: “Büyükelçi Fethi Okyar Zehra’yı trene bindirirken çok yakından tanıyıp itimat ettiği bir zatın da Paris’e gelmekte olduğunu görünce, herhalde fazla alakadar olmasını temin için “Atatürk’ün yabancısı değildir. Paris’e kadar göz kulak olun” diye tavsiye de bulunmuş.

“Cumhur Reisi’nin kızı yok!”
    Yüz altmış kilometre süratle âdeta uçan bu trenlere alışık olmayan kıza bir aralık fenalık gelmiş, kendisine “göz kulak olmakla vazifelendirilen kişiye, “Aman beyefendi… biraz koridora çıkıp pencereden hava alayım” diyerek kompartımandan çıkmış. Çıkış o çıkış… Meğer, mide bunaltısını gidermek için zaten çok alçak olan pencereden sarkınca dengesini kaybetmiş ve yuvarlanmış.
    Vagonda, kızın çıktığı koridordan dönmediğini görerek telâşa düşen zat, arayıp koridorda da bulamayınca “Aman, Cumhur reisinin kızı yok!” diye feryadı basıp bütün treni yaygaraya boğmuş…
    Olup bitenlerden haberi olmadığı için istasyonda karşılamaya gelmiş olan Paris Büyükelçimiz Suat Bey’in iki kızı da trenden Zehra’nın çıkmadığını görüp istasyon müdürüne “Trende Atatürk’ün manevi kızı bulunmakta idi. Acaba ne oldu?” diye sorunca, bu sefer yoldaki hâdiseden haberi olan istasyon müdürünü de bir telâş ve bir endişedir alıyor. Bu telaş Hariciye Nezareti’ne kadar yayılıyor” (15)

Fransa’nın telâşı
    “Atatürk’ün manevi kızı Zehra”nın Paris Ekspresi’nde yolculuğu sırasında ortadan kaybolması Fransız Dışişleri yetkililerini oldukça telaşlandırmıştır. Yolculuk sırasında tren içerisinde yetkililere “Aman, Cumhur reisinin kızı yok!” diye bağırarak uyaran kimliği meçhul kişinin de feryatları göz önünde tutularak tahkikata başlanılmıştır.
    Amiens yakınlarında yapılan araştırmalarda Zehra’nın cesedine rastlanır.(16) 
   Olay Paris Büyükelçiliğimize bildirilir. Bundan sonrasını olayın takibi ile vazifelendirilen Hariciyecimiz Firuz Kesim, Zehra’nın ölümünün Fransa’da akislerini şöyle anlatmıştır;   “Büyükelçimiz Suat Davas acele olarak beni elçiliğe çağırdı. Elçiliğe vardığımda;
    “-Aman Firuz, felâket! Atatürk’ün manevi evlâdı Zehra Londra’dan gelirken Amiens’de trenden kendini dışarı atarak intihar etmiş. Hemen şimdi koş, Amiens’de duruma el koy” dedi. Derhal istasyona gittim ilk hareket edecek trene elçiliğimiz için bağlanmış olan hususi vagona bindim. Bir müddet sonra Amiens İstasyonu’nda indim.(17)  Gar’da beni Amiens Vali ve Belediye Reisi ile Bölge Kumandanı General karşıladı. Birlikte Amiens Kilisesi’ne gidildi. Bu kilise şapellerinden birinde üstü örtülü etrafı çiçekler, çelenkler ve haçlarla çevrilmiş biçâre Zehra’nın nâşı önünde bir saygı duruşu yaptık. (18) Sonra kızın pasaportunu istedim, baktım, on yedi, on sekiz yaşında,(19) Amasyalı Mehmed kızı Zehra! Fakat Atatürk’ün manevi evlâdı olduğuna dair küçücük bir işarete dahi tesadüf edemedim. Münasip bir lisanla, bu kızın Müslüman olduğunu anlatarak haçları kaldırttım.

Fransızların raporu; “Genç kız trenden kazaen düştü”
     Amien’te çıkan gazeteler “L’heritiere de la Republque Ottomane / Osmanlı Cumhuriyeti’nin vârisi” gibi garip başlıklarla genç kızın yapılacak cenaze merasimini ilân ediyorlar, aynı gün Paris gazeteleri ise baş sahifelerinde büyük puntolarla “Atatürk’ün kızı ve Osmanlı tahtının varisi kendini trenden atarak intihar etti” şeklinde yazmışlardı. (20)   
Durumun vahametini anlayan Hariciyeci Firuz Kesim, Atatürk’ün sorması ihtimalini düşünerek, ölüm hadisesinin bir kaza mı yoksa cinayet mi? olduğu hakkında bilgi toplamıştır.  Fransız polisinin refakatinde vak’a mahalline giderek ve orada usulü dairesinde yapılan inceleme ve keşifte hazır bulunarak olayın bir intihar değil, fakat kaza olduğunun resmen tespit edildiği kanaatine varmıştır.

Fransa’daki cenaze merasimi
  Olayları takip etmek için görevlendirilen Hariciye cimiz, cenaze merasimini kontrol altına almanın imkânsızlıklarını dile getirmiştir. Firuz Kesim’in Reisicumhur Umumi Kâtibi Hasan Rıza Soyak ile yaptığı telefon görüşmesinde “Atatürk’ün en ufak bir merasim yapılmasını dahi istemediğini, sadece cesedi tahnit ettirip Ankara’ya getirilmesini” emirlerinin olduğunu belirtmesine rağmen önce Amiens’te daha sonra da cenazeyi taşıyan trenin her uğradığı istasyonlarda merasimle karşılanıp, merasimle uğurlanmışlardır.(21)

Bütün Amiens halkı sokaklara dökülmüştü.
    Bütün Amiens halkı sokaklara dökülmüştü. Cenaze alayına katılacak bando ile merasim kıt’ası kilisenin önünde hazır. Meydan mahşeri bir kalabalıkla dolup taşıyor. Vali ve Belediye Reisi ve üniformalarıyla kumandanlar, zabitler saf saf dizilmişler, bekliyorlar. Gittim ezile büzüle “Merhumenin Atatürk’ün kızı olmadığını, tahsile gönderilmiş fakir bir ailenin kızı olduğunu” anlatıp merasimden vaz geçmelerini âdeta yalvararak rica ettim. Şaşırdılar ve bando ile silahlı askerleri geri çektiler ama gazetelerin verdikleri haberlerle toplanmış olan halka meram anlatmak kabil değildi. Hele akın akın gelmiş genç kızlar taht vârisi bir genç kızın nâşı karşısında gözyaşlarını zapt edemiyorlar! Amiens’te yapılan merasimden sonra Paris’e geçtik. Paris’e varışımızda baktık yine merasim var. İstasyonda Fransa Cumhur Reisi’nin temsilcisi ile mükellef bir çelengi ve bizim Büyükelçilik erkânı tarafından karşılandık. Buradan Marsilya’ya hareket ettik. Marsilya’da da yine Fransa hükümetinin hususi bir temsilcisi tarafından karşılandık.
    “Cenaze özel olarak hazırlanan rıhtımdaki Teofil Gotye vapuruna yerleştirildi ve deniz yoluyla İstanbul’a doğru yola çıkarıldı. (22)

Kemal Atatürk’ün kızı ölü bulundu.
     Zehra Aylin’in “bilinmeyen bir sebeple” ölümünü hakkındaki haber “Kemal Atatürk’ün kızı ölü bulundu” başlığı ile verilmişti.  
   Türk Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ün, genç ve güzel manevi kızı, Amiens’e yakın demiryolu üzerinde ölü bulundu”
   Zehra’nın İngiltere Londra’da bir süredir İngilizce eğitimi almak için kaldığını haber içinde bildirilirken, Calais-Paris Express’i ile Türkiye'ye dönmek için giderken “açıklanamayan bir şekilde kapıdan birden düştü” diye yazmıştı.  Arama ve soruşturmayı yapan Amiens polisi Zehra'nın ölümünün kaza olduğu kanaatine inanılmakta olduğunu da kaydetmiştir.

Derinden etkilendi
   Reuter Ajansı tarafından Ankara’dan telgraf vasıtasıyla gazetelere geçilen 25 Kasım tarihli haberde Kemal Atatürk’ün, manevi kızlarından Zehra Aylin’in trajik ölümünden derin şekilde etkilendiğini, ayrıca Zehra Aylin’in babasının bağımsızlık savaşı sırasında hayatını kaybettiğini belirtmişti.

 Vapur, matem alameti olarak bayrağını yarıya çekti.
    Geminin yollarda uğradığı limanlarda elçi ve konsoloslar yine çiçeklerle karşıladılar. Resmi merasimlerle karşılama fasılası İstanbul’a kadar devam etti. Vapur limana gecenin geç saatlerinde girer girmez matem alameti olarak bayrağını yarıya indirdi.(23)
    Bütün bu şaşaalı gelişten sonra Galata rıhtımında karşılama töreni yapılmadığını zamanın gazetelerine yansıyan haberlerden anlıyoruz.(24) Firuz Kesim, Zehra Aylin’in cenazesini İstanbul Valisi ve birkaç zevatın dışında, tabutu taşımak üzere dört hamaldan başka karşılayanın olmadığını anlatmıştır.(25)
      Galata rıhtımında gemiden alınan mumyalanmış nâşın bulunduğu tabut doğruca Şişli Sıhhat Yurdu’na götürüldü.(26) Aynı gün saat 10’da Cumhurbaşkanı Atatürk adına Umumi Katip Hasan Rıza Soyak, İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Teşkilatı, İstanbul’da bulunan milletvekilleri, Fransız Hükümet Temsilcisi, Emniyet Müdürü, talebeler, askerler ile polis müfrezelerinin katılımı ile Şişli Sıhhat Yurdu’ndan alınarak Teşvikiye Camii’ne götürüldü. Burada cenaze namazı kılındıktan sonra büyük törenle Maçka Mezarlığı’nda defnedildi.(27)       
    Cenaze defin işleri tamamlandıktan sonra mezar üzerine Cumhurbaşkanı Atatürk adına Umumi Kâtip Hasan Rıza Soyak tarafından getirtilen büyük bir çelenk konuldu. Daha sonra mezar üzerine cenaze törenine iştirak eden Valilik, Cumhuriyet Halk Partisi, Talebe Birliği ve Fransız Hükümeti namına birer çelenk bırakıldı.(28)

İntihar mı, kaza mı?
    Zehra’nın ölümü büyük yankı uyandırır. 3 Aralık tarihli Cumhuriyet Gazetesi cenaze törenine büyük yer ayırırken, Zehra’nın intihar ettiği söylentileri ayyuka çıkar. İddialara göre derslerinde başarısız olan Zehra trenden atlayarak intihar etmiştir. Atatürk’ün diğer manevi kızı Sabiha Gökçen’in bu iddiaların asılsız olduğunu yönündeki açıklamaları yine aynı gazetenin sayfalarında yer alır.(29)
   Atatürk’te Zehra’nın şüpheli bir şekilde ölümünden endişe duymuştur. Cenazeyi Fransa’dan itibaren Türkiye’ye getirilmesine refakat eden Hariciyeci Firuz Kesim, bilgi vermek için Ankara’ya geldiğin de Atatürk kendisine merak edilen ve mutlak beklenilen o soruyu sordu:
   Bu kız intihar mı etti, yoksa bir kaza kurbanı mı oldu?  Bu soru üzerine Fransız polisinin raporunu takdim ettiğini, kendisi de olayın kaza olduğuna inandığını söylediğini, bu izahat üzerine Mustafa Kemal’in “dalgın ve düşünceli” bir vaziyette sadece “Şimdi müteessir oldum. Çok zeki ve inatçı bir kızdı, severdim” dediğini yazmıştır.
    Firuz Kesim’in bu anlattıklarına göre, Zehra’nın ölümü “intihar değil, kazadır


Yazarlar olaya şüphe ile yaklaşmışlardı

    Zehra’nın ölümü üzerindeki şüpheler gazetelere ve yazarların kitaplarına kadar taşınmıştır. “Tek Adam”ın yazarı Şevket Süreyya Aydemir olayı müphem bir ifade ile “İntihara benzer bir ölümle ölen Zehra” der. (30)
    Lord Kinross da kitabına koyduğu bir dip notunda; “Fransa’da okurken trenden düşerek öldü” (ğünü) yazar.
     Atatürk’ün uşağı Cemal Granda ise “Bu acıklı olayın bütün ülkede çalkantıları olduğu gibi, Çankaya Köşkü’nde hizmet gören bizleri de uzun süre oyalamış, etkisine almıştı” der ve devamla olayı, şöyle anlatır. “Zehra, midesinin bulandığını ve başının döndüğünü öne sürerek biraz hava almak için çıktığı kompartımanın koridor penceresinden, gölün kıyısından yüz yirmi kilometre hızla giden trenden kendini boşluğa bırakıvermiştir”(31) diye yazmıştır hatıralarında.

  Mustafa Müftüoğlu;Yalan Söyleyen Tarih Utansın” isimli dizi kitaplarının sekizinci cildinde “Atatürk’ün Mânevi Evlâdları” başlığı altında Zehra Aylin hakkında bilgiler verirken “Londra’da okuyamayarak yurda dönerken Fransa’da Amiens civarında vagonun penceresinden atlamak suretiyle intihar etmiştir”(32) notunu düşmüştür.

“Kapalı Kayıt”
     Aradan bunca yıl geçmesine rağmen Zehra Aylin’in ölümü üzerine ciddi bir çalışma yapılmadığından genç kızın sır dolu ölümü açıklığa kavuşturulamamıştır. (33)
    Genç kız intihar mı etmişti? Bir kazaya mı kurban verilmişti? Yoksa, bir cinayet mi işlenmişti? Yıllarca bu ölüme şüphe ile bakıldı… “Kapalı Kayıt” olarak kaldı…

Amasya Merkez Nüfus Müdürlüğü Kayıtlarında;

  Amasya Merkez Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına göre Mehmet Kızı Zehra’nın soy ismi “İNAL” olarak kayıtlıdır.
Ana Adı          : Hava
Doğum Tarihi : 14.03.1328/1912
Tescil Tarihi   : 1914
Babası 1916’da, Annesi de 1917 yılında ölmüştür.

   Zehra’nın Ölüm Hanesi hâlen “Kapalı Kayıt” olarak gözükmektedir. Amasya Merkez Nüfus Müdürlüğü kayıtlarında ayrıca şu açıklama notu düşülmüştür: “5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 33. maddesi ve anılan kanunun uygulamasına ilişkin yönetmeliğin 69. maddesi uyarınca Genel Müdürlük makamının 03.11.2008 tarihli oluru ile adı geçenin ölüm araştırması yapılacaktır. Araştırma sonuçlanıncaya kadar bu kayıt üzerinde işlem yapılamaz ve bu açıklama ölümün hukuki sonuçlarını doğurmaz”

Zehra’nın Mezarı Kayıp
    21 Kasım 1935’te Maçka Mezarlığı’nda törenle toprağa verilen Zehra’nın mezar yeri kaybolmuştur.
    23 Şubat 1999 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin İstanbul ekinde Sevinç Yavuz imzası ile yayımlanan “Maçka Mezarlığı Kayboluyor” başlıklı yazıda “Zehra Aylin’in mezarı da kayıp” ara başlığı altında “Maçka Mezarlığı’nın en garip öyküsü, tüm aramalarımıza rağmen mezarını bulamadığımız Atatürk’ün manevi kızı Zehra Aylin’e ait. Her hafta gelip Maçka Mezarlığı’nda büyüklerini arayan birçok torun gibi biz de Zehra’nın mezarını bulamadık” denilmiştir.


   (2)-Dr. Ali Güler “Karamanlı Sarı Paşa” isimli eserinin 289. sayfasında Zehra’nın adının yanında parantez içinde “Zühre” olarak belirtmiştir. (Karaman Belediyesi Kültür Yay. 2008)- Şemsi BELLİ’nin 22 Kasım 1955’te Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan Makbule Atadan ile “Ağabeyim Mustafa Kemal” başlığı altındaki röportajında Makbule Hanım Atatürk’ün dört manevi evladından birinin “Zühre  olduğunu söylemiştir. Bunlardan da anlaşılıyor ki, Zehra’nın ilk ismi “Zühre”dir. Aile arasında “Zühre” olarak çağrılmıştır. Daha sonra “Zehra”ya çevrilmiş olabilir.
   (3)-Milliyet Gazetesi, Perihan Çakıroğlu, “Ata’nın Manevi Çocukları” yazı dizisinde (14.11.1985,s.13) 1924 yılında Atatürk’ün İstanbul seyahati sırasında Kağıthane Darül Eytam’a (Yetimler Yurdu) bir ziyarette bulunduğu sırada Zehra’yı gördüğü ifade edilmiştir. Diğer kaynaklara da bu şekilde bilgiler aktarılmıştır. Oysa ki o tarihlerde Atatürk İstanbul’a ziyarette bulunmamıştır. 25 Ekim 1924’te Atatürk’ün Amasya’daki Yetimler Yurduna yaptığı ziyaret sırasında Zehra’yı tanımıştır. Zehra’nın Amasya’daki akrabalarının verdiği bilgilerde davetin Amasya’da yapıldığı yönündedir. (Mehmet Varış’ın hatıralarında ve bir dönem (1935-1945) gazetecilik yapan Zabıt Katibi Ahmet Münir Arslanlı’nın (merhum) verdiği bilgilerden)
(4)-Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, M.E.B. Dergisi  Aralık 2000, sayı 10, s.7
(5) - Milliyet Gazetesi;10.11.1985, Yener SÜSOY; s.4
(6) - Milliyet Gazetesi; a.g. sohbet
(7) -Sabiha Gökçen beş altın bilezik için daha sonra şunları anlatmıştır; “Atatürk vefat ettikten sonra kasalar açıldı. Maliyeye filan gitti herhalde.. Ben o tarihlerde, bu altınları istemeye cesaret edemedim. “Açgözlülük yapıyor” derler düşüncesiyle, isteyemedim. Rukiye evlendikten sonra aldı. Zehra vefat ettiği için bilemiyorum, daha önce o altınlarını aldı mı almadı mı? Benimkisi kasada duruyordu. Benim altınlar kayboldu gitti…”
(8)- Akşam Postası Haber Gazetesi; 22 Sonteşrin 1935, s.4
(9)- Haftalık Time Dergisi’nin 2 Aralık 1935 tarih ve 23 numaralı nüshasında okulun adını “St. Margaret” olarak vermiştir.
(10)- Cumhuriyet Gazetesi, 25.11. 1935, Daily Mail Gazetesi, 21.11.1935
(11)-Sabiha Gökçen Zehra’nın “Vatan Özlemine” dayanamadığını Gazeteci Yener Süsoy’a verdiği röportajında da tekrarlamıştır.  10 Kasım 1985’te Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan hâtıralarında şunları anlatmıştır; “Çok duygusal bir kızdı. Atatürk ona bir şans vererek İngiltere’ye yolladı. Ama gönderdiği mektuplardan da anladığım kadarıyla Zehra vatan özlemine dayanamadı. Belki de kötü kaderini kendisi hazırladı. Çünkü Ata’ya karşı mahcup olmayı kendine yediremiyordu. Ben onun ölüm haberini yurt dışında bir seyahat sırasında öğrendim ve bir süre kendime gelemedim.

Londra’ daki Saint Hilda
Koleji : Zehra Aylin’nin Londra'da yatılı olarak okuduğu Saint Hilda Koleji.
 
Atatürk’te çok üzülmüştü. Ancak “üzülme çocuğum bu dünya da hepimiz faniyiz” diyerek beni teselli etti.”
(12)-Milliyet Gazetesi, Perihan Çakıroğlu, “Ata’nın Manevi Çocukları” 14.11.1985, s. 13
(13)- Sevinç Yavuz, 23 Şubat 1999’da Hürriyet Gazetesi’nde yazdığı makalesinde Zehra’nın Calais-Paris Ekspresi’ne akşam üzeri saat 18:00’de bindiğini kaydetmiştir.
(14)- Daily Mail Gazetesi, 21.11.1935, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Kasım 1935
(15) - MÜFTÜOĞLU, Mustafa, Yalan Söyleyen Tarih Utansın c.8, s.198
     ---- Zehra Aylin’nin ölüm tarihini Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”nde 21 Kasım 1935 olarak vermiştir.
(16) - Daily Mail Gazetesi’nin 21 Kasım 1935 tarihli nüshasında yayınlanan haberin ilk cümlelerinde “Genç kız aldığı yaraların tesiri ile hastanede vefat etmiştir.” denilirken, haberin sonlarına doğru “genç kızın cesedi Ailly-Sur- Noye istasyonuna yakın bir yerde demiryolu yanında bulunmuştur” şeklinde yazılmıştı.
  ---- Paris Büyükelçiliğimizdeki Hariciyeci Firuz Kesim’de bu tarihi hafıza yanılması olarak 1936 yılının sonbaharında meydana geldiği şeklinde hatırlamıştır.
(17) - 20 Kasım 1935 tarihli Daily Ekspres Gazetesi’nde “Türk Konsolosu, mahallinde tahkikat yapmak ve cesedi Ankara’ya naklettirmek üzere Paris’ten Amiens’e gitmiştir” diye haber yapılmıştı.  
(18) -Morning Post Gazetesi’nde yer alan küçük bir haberde “Bayan Zehra’nın cesedi Amiens Hastanesi’ndedir. Cesedin yanına Fransa Hükümeti adına bir çelenk konulmuştur. Belediye Reisi Hastaneye gitmiş ve cesedin önünde eğilerek son resmi hürmeti yerine getirmiştir”
(19) – Zehra, Amasya Nüfus kayıtlarına göre 1912 doğumludur. Öldüğü zaman 22-23 yaşında olmalıdır
(20) – MÜFTÜOĞLU; a.g.e. c.8, s.198
      ----Kurun Gazetesi'nin 26 Kasım 1935 tarihli nüshasında  "Müessif Kaza" başlığı altında olayın oluşu şu şekilde verilmişti: "Bayan Zehra, son vagonda bulunuyordu. Yemek salonuna gireyim derken diyerek arka kapıya gitmiş olması ve bu kapıdan düşmesi ihtimali vardır. Deyli Ekspres Gazetesi ilk tahkikatın böyle netice verdiğini, Bayan Zehra’nın düştükten sonra bir müddet kapının tutunacak yerine asılı kalarak sürüklendiği anlaşıldığını söylüyor.
   Matin Gazetesi, Bayan Zehra’nın 13270 kilometrede trenden düştüğünü yazıyor. Bu sırada tren Ailly geçidini geçiyor ve 110 kilometre süratle gidiyordu. İki amale genç kızın trenden düştüğünü görmüştür.
    İnrtansigent Gazetesi, kaza hakkında şöyle diyor ki; “Bayan Zehra bir mürebbiyenin refakatinde ekspresle Londra’dan Paris’e geliyordu. Tren Albeville garını geçtikten sonra trenin hizmetçi kadını kapıyı kapamak istemiş, fakat Bayan Zehra hava alacağını söylediği cihetle trenin hizmetçi kadını kapıyı kapatmakta ısrar etmemiştir. Aillysur-Somme İstasyonu geçildikten 300 metre sonra ve tam 132,700. kilometrede genç kız trenden düşerek Balast üzerine yuvarlanmıştır. Genç kızın düştüğünü gören iki amale istasyon şefine haber vermişlerdir.
   Genç kızın hüviyeti, üzerinde bulunan pasaportu sayesinde tespit edilmiştir.
   Paris, Türkiye Başkonsolosu geceleyin Amiense gelmiş ve Some Valisi ile beraber hastaneye giderek na’şını selâmlamıştır.
(21) - a.g.e. c.8, s.199    
(22) - a.g.e. c.8, s.199    
(23) - a.g.e. c.8, s.202
(24) - Haber Akşam Postası, 2 İlkkanun 1935,s.1
(25) - MÜFTÜOĞLU; a.g.e. c.8, s.202
(26)- 2 Kanunuevvel 1935 Haber Akşam Postası, Zaman Gazetesi, Kurun Gazetesi, Tan Gazetesi, 3 Kanunuevvel 1935 Cumhuriyet Gazetesi, Akşam Gazetesi, Ulus Gazetesi, Son Posta, Zaman Gazetesi, Tan Gazetesi
(27) -Hariciyeci Firuz Kesim’den nakil olarak Mustafa Müftüoğlu’nun “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” Sekizinci Cilt, sahife 202’de Zehra Aylin’in cenaze merasiminin anlatıldığı hatıratta “İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ ile bâzı zevatın iştirakiyle husule gelen küçük bir cemaatle, Beşiktaş’a inerken yol üzerindeki Maçka Mezarlığı’na defnettik” diye nakletmiştir. Cumhuriyet Gazetesi’nde “Bayan Zehra Aylin Dün hazin bir törenle defnedildi” başlığı altında “Cumhurbaşkanlığı Umumi Katip Hasan Rıza Soyak, İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Teşkilatı, İstanbul’da bulunan milletvekilleri, Fransız Hükümet Temsilcisi, Emniyet Müdürü, talebeler, askerler ile polis müfrezelerinin katılımı ile” cenaze merasiminin yapıldığını yazmıştır.
(28) – 3 Kanunuevvel 1935 Cumhuriyet Gazetesi
(29) - Zehra’nın en iyi anlaştığı kardeşi Sabiha Gökçen’de bu beklenmedik ayrılık için “Ben onun ölüm haberini yurt dışında bir seyahat sırasında öğrendim ve bir süre kendime gelemedim. Atatürk’te çok üzülmüştü. Ancak “Üzülme çocuğum bu dünya da hepimiz faniyiz” diyerek beni teselli etti.” demiştir. (10 Kasım 1985, Milliyet Gazetesi; Yener Süsoy; Sabiha Gökçen ile Tatil Sohbeti, s.4)
 (30)– AYDEMİR, Şevket Süreyya; Tek Adam, Remzi Kitapevi, 23. Baskı 2008, c.III, s. 462
(31)- GRANDA Cemal; Atatürk’ün Uşağı İdim, Hürriyet Yay. 1973
(32)- MÜFTÜOĞLU, s. 198
(33)- Amasya’da Zehra Aylin’in akrabalarından Metin KARAÇAĞA, annesinin teyzesi olması hasabiyle bazı olayların aile içinde zaman zaman konuşulduğunu ifade etmişti. Yine annesinden dinlediği hatıralar arasında şu ilginç konuyu bizimle paylaşmıştı. Hadise Zehra’nın toprağa verilmesini takip eden aylardan sonradır. Birkaç siyah takım elbiseli şahıs Amasya’daki kapılarını çalar. Zehra’nın bir tren kazasında hayatını kaybettiğini haber verirler. Ayrıca; Türkiye İş Bankası’nın kuruluşu sırasında Cumhur Reisi ATATÜRK, diğer manevi evlatlarına yaptığı gibi Zehra için de aldığı hisse senetleriyle birkaç özel eşyasını da teslim ederler. Bu konu hakkında da konuşulmamasını tembihte bulunurlar.
     KARAÇAĞA, annesi tarafından aktarılan bilgilerin arasında teyzelerine ait Türkiye İş Bankası Hisse Senetlerinin daha sonra dayısı Mustafa Yalçın PEKER tarafından Samsun Şubesi’nde tahsil edilip, Eraslan Köyü yakınlarında Kireç Ocağı kurma faaliyetlerinde kullanıldığı bilgilerini verdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder