27 Ocak 2011 Perşembe

Başımızdaki şapkalar

  Bizim orta okul dönemlerinde öğrencilerin okula devam ettiği günlerde şapka takma zorunluluğu vardı. Subay şapkasına benziyordu. Terek üstünde sarı teneke parçasından çelenk ve çelenk üstünde ay yıldız vardı. Fiyatına göre kalitesinin değiştiği, şapkayı giyene ayrı bir değer kazandıran kalıplı olanlarına gıpta ile bakılırdı. Bu itibarla şapka içinde naylon koruyucu ile dikilen etiketi önemliydi. Bu etiket ve koruyucuları kimlik görevini yapıyordu.

Her okulun şapka şerit renkleri değişikti.
   Şapkaların terek üzerini, her okula göre değişen şerit çevreliyordu. Kırmızı, lacivert, beyaz, siyah  ve yeşil şeritli olanları vardı. Bizim şapka şeritleri kırmızıydı.
    İlkokulu bitirenlerin büyümenin tescili olarak heyecanla taktığı, ikinci sınıfta tekleyen, üçüncü sınıfta ise takmamanın bir ayrıcalık olduğu kanaati taşınırdı.

Kız öğrencilere neden zorunluydu, anlamak da zordu
   Bütün öğrencilerin zorunlu halde taktıkları şapkaların ilginç olan tarafı, erkekler taktığı gibi kız öğrencilerin siyah önlük ve beyaz yakalık ile birlikte aksesuarlarını tamamlayan şapka takmasıydı. Erkeklere ne derece yakıştığı tartışılsa da, kızların takmasındaki disiplini anlamakta hâlâ zorluk çekiyorum.
   Kız öğrencilerin okul dışında taktıkları pek vâki değildi ama, erkek öğrencilerin üzerinde okul kıyafetinin alameti gibi baş üstünde taşıma zorunluluğu vardı. Eğer pantolon, ceket gömlek ve gömleğin iki yakısını ip bağlar gibi tutan kravatın varsa, mutlak suretle başında şapkan olacaktı. Çarşı, pazar veya sokakta karşıdan gördüğün öğretmene bütün ciddiyetinle mevcut olduğun okulun öğrencisine yakışır bir asalette selama hazırlanırsın. Rastladığın öğretmenine “asker selâmı” vererek geçeceksin. Öğretmen bey / hanımefendi lütfederse gülümseyerek veya bütün despotluğu üzerinde taşıyan bir otoriter edasıyla selâmı alırdı.

Eğer başında şapkan yoksa…
   Eğer başında şapkan yoksa ve de rastladığın öğretmen Türkçe öğretmenlerinden Hüseyin PELİTLİ, seni şapkasız gördüyse işin var demektir. Ertesi sabah okul bahçesinde her sınıf ayrı ayrı sıraya geçtiği vakit, Türkçe Öğretmeni Hüseyin Pelitli, elini pantolon kemerinin üzerine koyar“dayı gibi  asılır, isim isim ve şahsen tanıdığı öğrencilerden şapkasız görülenleri duvar üzerine çıkarırdı. İşte bu duvar üzeri mankenler geçidi gibi dizilen öğrenciler “şapkasız dolaşmaktan” ötürü cezalandırılmaya hazırdılar. Bu cezalandırma kimi zaman “Kulak yumuşatma” kimi zaman “ beyin ve mide oturtması” veya “ Pelitli tokadı” olurdu.

En güzel şiiri de o okurdu…
  Hüseyin Hoca’yı sadece şapka operasyonuyla değil de bir de “Anebella” şiirini okuyuşu ile hatırladığım da; eski günlerin duygusallığı içinde kaybolurum. Ne güzel de okuyordu Hüseyin Hoca denizkızı “Anebella”yı…

Kasketler birden bire çekildi hayattan
  O öğrencilik yıllarında, başımızın üzerinde özenle ve korku ile taşımaya çalıştığımız, diğer zamanlarda koltuk altında taşırken bile endişe duyduğumuz şapkalara ne oldu da birden bire ortadan kalktı… 
Hiç farkında olmadık…

O kadar cezalar boşuna mıydı?   
   Cezalandırılmanın sebepleri arasında birinci sırayı alan erkeklerin “uzun saçlı” kızların “bakımsız saçlı” olmalarından sonra ikinci sırayı işgal eden “şapkasız dolaşmak  veya “ şapkayı koltuk altında taşıma” suçları geliyordu.
   Şapkasız dolaşmaktan cezalandırılanlarımıza şimdi tebessümle bakıyorum. Biraz dumanlı biraz sisli hâtıralarımın arasında gözlerimin önünden geçerken;
“ - Biz erkeklere şapka zorunlu tutuluyordu da, kız öğrencilerin derdi neydi?” demekten kendimi alamıyorum.
    Her değişen ciddi alışkanlıklarımız hatta geleneklerimiz yıllar sonra kara mizah gibi geliyor insana. Yaşandığı zamanda korku veren haller, aradan geçen onca yıldan sonra gülünç geliyor.
Sahi, şapkasız dolaşıldığı için disiplin altında tutma cezalarını boşuna mı aldık…?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder