27 Ocak 2011 Perşembe

Sinemacı Sâlim

 

      Her tarafı camla kapatılmış, kenar bağlantıları tenekeyle lehimlenmiş bir kutunun içi domates kırmızısı horoz şekerlerle doldurulmuştu. Yüzü sevimli, cana yakın, bugünkü deyimle “sempatik” ti. Herkes onu severdi. Mahalleye gelişi bir şenlikti. Asıl isminin “Horoz Şekerci” olması lâzımken herkes ona “Sinemacı Salim” derdi. Veya kendisi öyle tanıtmıştı. Sineması yoktu,  bilet bile satmaz, onun sattığı sadece kırmızı kırmızı horoz şekerleriydi.
  Sinemacı Salim” denmesinde ayrı bir heyecan olurdu. Sadece birkaç mahalleli değil, bütün Amasyalı tanırdı. “Sinemacı Salim” bir koluna taktığı üstü kapaklı şeker camekânından başka sırtına vurduğu, değişmeyen aksesuarı olan ve sadece haftada bir değişen sinema afişleriyle görüldüğü vakit, mahallede bir canlılık, bir hareketlilik olurdu ki, çoluk çocuk peşine takılırdı. Kadınlar, genç kızlar uzaktan uzağa bakar, teneke borazandan yayılan Sinemacı Salim’in sesini dikkatle dinlerlerdi.
  “ - Dikkat dikkaaat..., bugün saat ikide iki film birden Ar Sineması’nda” diye başlardı bağırmaya. Teneke borazandan sesi normal sesinin dört katı yayılırdı. Mahallenin afacan çocukları biranda etrafını sarardı. Üç ayak üzerine kondurduğu camekânındaki horoz şekerlerden daha çok ayak ucuna sıkıştırdığı sırıktaki sinema afişlerindeki jönler dikkatle incelenmeye alınmıştı. Çocuklar birbirlerine daha önce gördükleri film sahnelerinden bölümleri hararetle anlatır, sinema kültürünün fazlalığını ortaya koymaya çalışırlardı. Bazen kavga sahnelerini arkadaşının üzerinde uygulayarak ortalığı karıştırırlardı. Bazen de kadın baş oyuncunun güzelliğini ballandıra ballandıra anlatırlardı.
  Sinemacı Salim, Hürrem Beyin sinemasına gelen filmlerin afişlerini uzunca sırığı yapıştırıp bayrak gibi sallar; “-Bu filimi seyrederken mendillerinizi unutmayın...” diyerek bayanların ilgisini ve heyecanlarının dozunu artırmayı amaçlardı.
   O yıllarda beyaz perdenin sultanı (Hâlâ da sultanlıktan indirilemeyen) Türkân Şoray’ın filmleri en çok rağbet görenlerin başını çekiyordu. Nuri Sesigüzelin filmleri de mahalleli kadınların özellikle bekledikleri filmler arasında yer alıyordu. Plaktan ve radyolardan dinledikleri türküleri söyleyen sanatçının yüzünü görerek dinlemenin zevki de başka oluyordu. Kadınları en çok ağlatan filmlerin yanı sıra duygusallığı ön plana çıkaran Zeynep Değirmencioğlu’nun canlandırdığı Ayşecik filmi sinemaya geldiği vakit mahalledeki kadınlar çoluk çocuk mutlak suretle seyretmeye giderlerdi.

Salon filmleri
  Bizim mahallede “salon filmleri” diye tabir edilen sosyetik filmler pek makbul tutulmazdı. Ama komşu mahallenin genç kızları ve kadınları  salon filmleri” nin iflah olmaz seyircileriymiş. Sinemacı Salim öyle anlatırdı. Hangi mahallelinin hangi türden filmlerden hoşlandıklarını adı gibi bilen Sinemacı. Salim, filmlerin en can alıcı noktalarından özet bilgileri reklam yapardı. En heyecanlı yerinde keser “gerisi sinemada” derdi

Duvara asılacak afişler, ya da fırlatılan terlik…
  Bir defasında mahallemizden genç bir kız ısrarla Sinemacı Salim’den taşıdığı afişleri istemişti. Odasının duvarına çivileyecekmiş. Türkan Şoray’ın veya Hülya Koçyiğit’in resmini duvara asmak istediğini söyleseler de “Senin asıl niyetin Cüneyt Arkın” diye takılan çocuklara ayağındaki naylon terliği fırlattığına şahit  olmuştum.

İki film birden…

  On kuruşa mı, yoksa on beş kuruşa mı satılıyordu, çöplere taktığı horoz şekerlerini unutmuşum.  Annelerinden binbir nazla kopara bildikleri onluk ve beşliklerle koşarak gelen çocuklara gülücük dağıtan Sinemacı Salim, renk renk sinema afişlerinin altında kalan camekândan el çabukluğuyla aldığı horoz şekerleri çocuklara teker teker verirdi. Aldığı onluk ve beşlikleri beline sardığı  bezden dikilmiş rengi griye dönmüş para önlüğüne atardı. Birkaç horoz şeker sattıktan sonra sinema afişlerinin yapıştırıldığı sırığını omzuna atar,  peşine takılan çocuklarla komşu mahallenin sokaklarında yeni heyecanlar vermek üzere uzaklaşırdı. Mahalleden uzaklaşırken Sinemacı Salim’in sesi kulaklarda çınlıyordu...

 “-Dikkat, dikkaaat...., Bugün saat iki de, Ar Sineması’nda iki film birden...”


Tadı damağımız da kaldı…
  Horoz şekerinin tadı damağımızda kaldı. Arpacıoğlu Hürrem Bey’in sinemasında oynayan filmlerin reklamını yapan “Sinemacı Salim” amcayı da unutmadım, siyah beyaz filmleri seyretmenin çocuksu heyecanını da.
   Sonradan öğrendiğime göre “Sinemacı Salim” amca Yeşilırmak kenarında zamanına göre son derece lüks ve modern şekilde yaptırılan Hürren Arpacıoğlu’na ait Ar Sineması Müdürü Nafız Yetkin tarafından desteklenmekteymiş. Yeni gelen filmlerin afişlerinden bir çift verilirmiş. Filmlerin reklamlarını yapmış olmasından dolayı her hangi bir ücret almaz, onun kârı da horoz şekerlerinin satışını artırmaktan gelirmiş. Az kazanmasına karşılık, kanaatkâr olduğu söylendi.
    Her şey gibi o da Amasya’dan birden bire kayboldu. Denildiğine göre İstanbul’a gitmiş. Gidiş o gidiş. Bir daha dönmek nasip oldu mu olmadı mı? Hayatta mı, değil mi? Bilemiyorum…
    Ancak, hâlâ unutamadığım
   “-Dikkat, dikkaaat...., Bugün saat iki de Ar Sineması’nda” sözleri, bir de arkasını dönüp sinema afişlerini sallayarak mahallemizden gidişi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder