8 Şubat 2011 Salı

Amasya Tarihi Yazarımız Abdizade Hüseyin Hüsameddin Efendi

 
“İttikçe tecelli dile envâr-ı Amasya
Şevkiyle yakar kalbimi bir nâr-ı Amasya
Çeşmimde döner eşk-i şerer bâr-ı Amasya
Kalbimde durur hasret-i didâr-ı Amasya”


10 Şubat 1939’da İstanbul’da 70 yaşındayken vefat etti.
Geride, 12 ciltlik muazzam bir “Amasya Tarihi”ni bıraktı.
                                                          
    Amasya Tarihi’nin müellifi Abdizade Hüseyin Hüsameddin Efendi’nin aramızdan ayrılışının 72. yıldönümünü yaşıyoruz. Aramızdan vücudu ile ayrılmış olmasına rağmen Amasya ve Türk tarihine bıraktığı eseri ile ölümsüzlüğü yakalamıştır. 72. ölüm yıldönümünde Allahtan rahmet diliyorum.
  Yazmış olduğu  tarih ile ismi bütünleşen ve “Amasya Müverrihi” diye tanınan merhum Hüseyin Hüsameddin Efendi,  doğup büyüdüğü, havası ve suyu ile beslendiği memleketine yapabileceği en büyük hizmeti sonuna kadar taşımış ve emanet etmiştir. Yaşadığı yüzyıl itibariyle tarih anlayışını sayfalara aktaran Hüseyin Hüsameddin, önceleri bir merak daha sonraları bir tutku haline gelen tarihçiliği ile unutulmayacaktır.
    1869 yılında Amasya’da doğan yazarımız 10 Şubat 1939’da İstanbul’da vefat etti. 70 yıllık hayatı boyunca kendi deyimi ile “ne yaman dilher-i fettan dediği Amasya’ya  meftun” olarak yaşamıştır. Yine bu hayatı süresince Amasya’ya “adam gibi her yerde perestij” etmiştir. Ne var ki, Amasya’ya verdiği bunca emek, bunca mesai sarfıyatının sonucunda beklediği ilgiyi görememiştir. Gönlü kırıktır, mahzundur. Bunu yine bir  şiirinin sonunda şöyle dile getirmiştir.

  Seni ruhum gibi sevdim sana bir cân verdim
Varımı uğruna koydum, beni mağbun ettin.”
“Bilmedim sen ne yaman dilher-i, fettanmışsın
Böyle Asri gibi üftâdeni mâhzun ettin.”

   Amasya Tarihi konusunda araştırmalarının ne zorluklar ve ne engellemelerle bir araya getirdiğini bir mektubunda ifade eden yazarımız, bütün zorluklara, tahkirlere karşılık bitirmiştir. Bütün amacı, tamamladığı eserinin, matbu bir eserolarak Amasyalılara ve bu alanda ilgi duyan okuyuculara sunulmasıdır. Ömrü devam ettiği süre içerisinde 4+1 olmak üzere 5 cildini bastırma imkanı bulmuştur. Halbu ki, her cildinden elde edilen kâr ile diğer ciltleri bastırmayı umut etmişti. İlk iki ciltten sonra bu umutları sönmüştür. Üçüncü ve dördüncü ciltlerin basımı için Amasyalılar’dan yardım talebinde bulunmuştur. Zira bir memur maaşı ile bunun altından kalkamayacağını defalarca duyurmuştu. Üçüncü cildin basımına Amasya’dan Emel Gazetesi’nin sahibi Mehmed Sırrı Bey destek ve abone teminine gitmiştir. Dördüncü cilt ve bu cildin bakiyesinin basımı ise Amasya Valiliği İl Özel İdare Encümeni’nin maddi destekleriyle kazandırılmıştır. İlk cildin basımından tamı tamamına bir çeyrek asır sonra dördüncü cildin yarım kalan cildi basıla bildi. Yıl 1935 olmuştur.

Kitaplarının basımını göremeyeceği endişesi çöktüğü vakit
   Hüseyin Hüsameddin Efendi, yazdığı eserinin basılmış şeklini görmek için çırpınmasını Amasyalılar’ın daha duyarlı olarak sahip çıkmalarını istemişti.  Ömrünün biteceği, kitaplarının basımını göremeyeceği endişesi çöktüğü vakit dostu Emel Gazetesi sahibi Mehmet Sırrı Bey’e bir mektup ulaştırmış ve Amasyalılar’ı göreve davet etmişti. Faziletbaşlıklı mektubunda şunları yazmıştı;
  Amasya Tarihi ne kadar yüksek bir düşünce ile, ne kadar metin bir azm ile, ne kadar çetin ahval, uzun yıllar içinde yazılmıştı. Bunu Amasyalılar’dan pek çokları bilir, bilmeyenler de pek çoktur. Ufak bir vesika için ne kadar hırçınlara yıllarca yalvardım. Malumatı tarihiyye bulmak için ne kadar paralar telef ettim. Ne kadar memleketlere gittim. Ne kadar emekler çektim. Ne kadar tahrikata uğradım, ben bilirim. Bunların hepsine katlandım. Azmimde sebat ederek güç hal ile sekiz cilt olarak Amasya Tarihi’ni yazdım. Bütün varlığımı feda ederek, ancak  iki cildini bastırabildim. Bunların esmâniyle (geliriyle) diğer ciltleri de bastırabileceğimi hâyâl ettim. Ne kadar yazıktır ki, hâyâlim boşa çıktı, ömrüm hitâme ermek üzeredir. Amasyalılar; emin olunuz ki, ben ölürsem bastıramadığım ciltler de benimle beraber mezara gidecektir. Hak-i fenaya gömülecek yalnız benim ceddim ve otuz senelik emeklerim değildir. Belki bütün ecdadımızın teracimi ahvalini, memleketimizin tarihini size bildirecek muazzam bir eserdir.
10 Şubat 1939
  Âbad ve ecdâdımızın pek yüksek bir surette gösterdikleri o fâziletlerin, o kabiliyetlerin asar-ı, sizin halis kanlarınızda vardır. Şimdi  memleket, sizden o fâzileti göstermek istiyor. Bu son  müracaatım sizi ikaz edebilirse bundan fevk’alâde memnun olacak Amasya’dır, Amasyalıdır.”

  Ne yazık ki, kitaplarının  basımını göremeden hayata veda etti. Amasya Tarihi’ne 10 Şubat 1939 yılında İstanbul Beyoğlu’nda Şişli Samanyolu Sokak 95 nolu adresinde nokta konuldu...Yine kendisinin dediği gibi bunda en büyük zarar gören kendisi kadar Amasyalılar oldu, Amasya Tarihi oldu....


Sitem dolu bir gazeli
   Amasya tarihine bir ömrünü adamış olan Hüseyin Hüsameddin Efendi, yazdığı şiirlerindeki Amasya hasreti ve güzellemeleri ile dikkatleri çekmiştir. Ama, bütün beklentileri ve umutlarının suya düştüğünü açığa vuran bir şiiri vardır ki, bunda sitem vardır, kahır vardır ve umutların solduğunu gösterir ağır ithamlar vardır. Ömrünü adadığı Amasya’ya her şeyini feda ettiği şehrine karşı sitemi vardı;

Ey Amasya!, bana söyle nasıl füsûn ettin?
Hangi hüsnünle beni kendine meftûn ettin?

Öyle bir câzibe-i aşk yarattın dilde,
Beni bu derd-i füsûnkâr ile dil-hûn ettin.

Kilkimi hüsnünü gösternıeye tahsis ettim.
Kendi ikbalin için ömrümü merhun ettin.

Seni rûhum gibi sevdim sana bir cân verdim,
Varımı uğruna koydum, beni magbun ettin.

Sana adam gibi her yerde perestij ettim
Beni koydun geri agyarını memnun ettin

Bilmedim sen ne yaman dilher-i, fettânmışsın
Böyle Asrî gibi üftâdeni mahzûn ettin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder